2.Dünya Savaşı’nda Nazi Propaganda Filmleri Üzerine

Sinema, sert konuları insanlara usul usul benimsetmek için kesinlikle harika bir araç. Siyasi, psikolojik, metafizik, sosyolojik vb. konularda insanların ilgisini inceden inceye çekmeye ve üst tabakanın algıyı istediği gibi yönetmesine olanak sağlayabiliyor. Kimi zaman şeytani konulara sağlanan halk desteği, kimi zamansa insani konulara sağlanan ilgi ve alaka uyandırma başarısı sinemayı kan dökmeyen bir silah olarak karşımıza çıkarıyor. Kan dökmeye sebebiyet verdiği de oldu tabi, buna biraz dokunacağız bu yazıda.

Not: ”Algı yönetimi” ülkemizde son birkaç yılda siyasilerimizin konuşmaktan kaçmak için sığındığı ayrı bir konu olduğu için buna olabildiğince değinmeyeceğim.

Dünya’nın gördüğü ilk geniş kapsamlı savaş olan 1. Dünya Savaşı’nda kullanılan askeri uçaklar çoğu zaman bombadan çok, savaştığı ülke toprakları üzerine el ilanları atarak psikolojik üstünlük kurmaya ve kendilerine sempatizan kazanmaya çalışan ülkelere çıkar sağladı. Bunun örneklerini Milli Mücadele dönemimizde de görmek mümkün. Ayrıca az da olsa sinema, yaygın olarak gazete ve hızla gelişen radyo propagandalara destek sağladı.

Gel zaman, git zaman… İkinci Dünya Savaşı, ülkelerin hiçbirinin istediğini tam olarak elde edemeyişi ve bazı ülkelerin ciddi haksızlığa uğraması veya uğradığını düşünmesi sebebiyle başladı. Tabi bu sürede siyasi kafa aşağı yukarı aynı seviyede kalırken, iletişim teknolojileri de zaman içinde siyasi zihniyetin tersine gelişim gösterdi ve yaygınlaştı.

Sinema, halk arasında hızla yaygınlaşırken ülkeler savaş öncesi, savaş esnası ve savaş sonrasında çeşitli propaganda filmleri hazırlattı ve bunları cephe gerisindeki desteği sağlamak için kullandı. Bu ülkelerin başında Amerika, İngiltere, Sovyet Rusya ve Nazi Almanya’sı geliyordu. Yani kısaca batı cephesindeki devletler yeni bir silahı etkin olarak kullanmaya başlamışlardı.

Bu yazımda Nazi’lerin İkinci Dünya Savaşı’nda hazırlattığı filmlere değiniyorum.

Der 5. Juni

juni-tb_copy

Film, 1942 yılında Fritz Krichhoff tarafından çekildi. Başrol oyuncuları arasında Carl Raddatz, Joachim Brennecke, Gisela Uhlen’in yer aldığı yapımın masraflarını aynı zamanda senaristi olan  Walter Ulbrich üstlendi. 25 Ağustos 1942’de gösterime giren 99 dakikalık yapımın müziklerini de Georg Haentzschel hazırladı.

Film’de Almanlar’ın 1940 yılında Fransa’yı başarıyla işgal etmesini anlatıyordu. Filmin masrafları arttıkça, Alman Ordusu filmde belli değişiklikler yapıldı. Film, 1942 Kasım’ında Kamu Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels tarafından yasaklandı. Sebebini ise ” Filmi fazlasıyla eğlenceli buldum ve Fransa’nın Vichy Hükümeti’ne hakaret önlemek amaçlı olduğunu düşündüm” diyerek açıkladı. Bu açıklama pek benimsenmedi.

 

Feldzug in Polen

bk0007t7807-fid3

Fritz Hipper Tarafından yönetilen film 1940 yılında geçmekte ve 1939 Polonya İşgali’ni anlatmakta. Film, Polonyalılar’ı saldırgan gösterip, Polonya’da yaşayan Alman etnik unsurlarını ise ezilen azınlık olarak tasvir etmekteydi.

Filmin lansmanı Berlin’de düzenlendi. Filme ”Siyasi zihniyet açısından değerli” ve ”sanatsal” denilerek ”Ulus eğitimi” için resmi destek aldı.

 

Heimkehr

mv5by2izyzq4mmmtowvmmi00zgqzltk5y2itmwfjodmxmdbkm2y4xkeyxkfqcgdeqxvymtc4mzi2nq-_v1_uy1200_cr10306301200_al_

Nazi Almanya’sının Anti-Polonyalı propaganda filmi olarak Gustav Ucicky tarafından 1941 yılında çekildi. Film, Nazi Almanyası tarafından milli davalarına sağladığı katkı yaptığı gerekçesiyle nadiren verilen ”Milletin Filmi” ödülüne layık görüldü.

Film, Feldzug in Polen gibi Polonyalılar’ın Alman etnik azınlıklarına zulüm ettiği anlatıp Almanlar’ı Polonya’lı öldürmek için haklı duruma çıkarıyordu.

 

Menschen im Sturm

0002597-menschen-im-sturm-1941

Fritz Peter Buch tarafından 1941 yılında çekildi. Film Heimkehr’in Sırplar için yapılmış versiyonu gibiydi. Sırplar’ın Hırvatlar’ı bölmeye çalışması konusu üzerine kuruluydu.

Film, Hırvat birinin tüm Hırvatlar’ın dost olması gerektiğini belirtip, Almanlar’a yardımcı olması gerekir gibisinden klişeler içermesi ve Sırplar tarafından öldürülmesi üzerineydi.

 

Sieg im Westen

220px-sieg_im_westen

Oberkommando des Heeres’tarafından hazırlansa da daha çok Alman Ordusu ve Propaganda Bakanlığı ve Joseph Goebbels’in filme etkisi çok daha fazla oldu. Film, Svend Noldan tarafından yönetildi.

Film, kurmaca da olsa bir belgesel niteliği taşımaktadır. Çekimleri genelde aktüel olarak yapıldı. Filmde Adolf Hitler’de rol aldı ama Goebbels’in beğenilmeme kaygısı ve çekinceleri nedeniyle Hitler ve Nazi Partisi’ne doğrudan odaklanılmadı.  Nazi Almanyası ve diğer devletlerin filmde barış içinde olduğu sahneler bulunmamakta çünkü filmin genel amacı tamamen ego tatminiydi. Alman gücünü göstermek ve üstünlüğü kanıtlamak için bir fırsattı.

Alman Dergilerinden ”Der Deutche Film” Sieg im Westen ”Tüm Alman Filmlerinden Büyüktür” ifadesini kullandı. Sieg im Westen’de diğer propaganda filmlerinin aksine düşman askerleri (Fransızlar) cesurca çarpıştı. Bir diğer farklılık ise savaşların  bir harita üzerinden tasvirlerle de anlatılmasıydı.

 

Stukas

616iqfeowzl-_sl1000_

Karl Ritter tarafından yönetilen ve Carl Raddatz tarafından başrolünün üstlenildiği 1941 yapımı film. Fimde 3 Luftwaffe bombardıman uçağı filosu anlatılmakta.

Stukas Naziler’in çağdaş filmleri arasından gösterilmektedir hatta Rus sinemasının devrimci filmlerine Naziler’in yanıtı olarak görülmektedir. Film’de gerçekçiliği sağlamak için modeller, belgesellerden kesitler kullanıldı. Film’in her aşamasının dikkatle hazırlanması için storyboard’lara sıklıkla başvuruldu.

Film Almanya’da dört ödüle layık görüldü: Propaganda Bakanlığı: Siyasi değer ödülü, Sanatsal Değer Ödülü,  Popüler Değer Ödülü ve Gençlik Değer Ödülü.

 

Titanic (1943)

tumblr_nql3p7macx1t0t5m3o1_500

Film Nazi Propaganda Bakanlığı tarafından yaptırıldı. Filmin tek amacı Alman filmciliğinin üstünlüğünün kanıtlanmasıydı. Aynı zamanda felaketten Amerikan ve İngiliz kapitalizminin sorumlu olduğunu göstermek de istediler.

Gemi mürettebatına kahraman olarak Alman subay eklenmesiyle ve Alman erkeklerinin ne kadar üstün olduğunu göstermeye çalıştılar.

 

U Boote Westwarts

ufa725a

UFA tarafından, Alman Propaganda Filmleri’ni teşvik etmek amacıyla 1941 yılında çekilen Kriegsmarine’den sonra Atlantik Savaşı U-Bot görevini anlatmak için üretildi. Film için U-Botlar kullanıldı.

Filmde İngilizler korkak ve ikiyüzlü olarak gösterilir. Aynı zamanda film, savaşta ölümü normal birşey olarak ve iyi birşey olarak gösteriyor.

Renklerin Psikolojik Anlamları ve Sin City: A Dame to Kill For

Renkler hayatımızın her anında etkili bir unsur. Odamızın rengi, telefonumuzun rengi, şehirlerin simgesel renkleri vs. bu liste böyle devam edebilir. Her rengin bizde yaşattığı his başka olsa da renklerin evrensel ve genelgeçer anlamını bilmek bizim için oldukça önemli bir husus.

Sin City: A Dame to Kill For, bu konu için tuhaf gelebilir ama öyle değil. Genel olarak karanlık bir atmosferde, çizgi roman tadında geçen bir devam filmi Sin City: A Dame to Kill For (Bundan sonra Sin City 2 olarak bahsedeceğim). Film siyah-beyaz tonlarda olsa da bazı karakterler ve bazı renkler gözümüze sokulmuş durumda. Bunun sebebi estetik bir kaygıdan ziyade o rengin bizi istenilen şekilde etkilemesi.

Bazı kültürlerde renkler farklı anlamlara gelebilir. Örneğin uzak doğuda beyaz ölümü, siyah ise hayatı simgeler.

Şimdi kare kare, Sin City 2’den yola çıkarak renklerin anlamlarını açıklayalım.

Altın Rengi

Altın bildiğimiz gibi değerli bir maddedir. Sinemada da altın renginin anlamı doğal olarak; zenginlik, değer, şımarıklık ve ihtişam olarak nitelenir. Manute’nin gözünün altın rengi olmasının sebebi, hizmet ettiği ailenin gücünü göstermek veya Manute’nin tek başına olan ihtişamını anlatmaktır diyebilirim.
altın sarı

Aynı zamanda senatörün oğlu olan karakter (önceki filmde hiç sevmemiştim, ismini de anımsayamadım); şımarık, zengin ve hırs dolu biriydi. Sanırım bu özelliklerinden dolayı daha sonra rengi sarıya döndü.altın sarı2

Gümüş Rengi

Bir diğer zenginlik alameti de bu. Fakat bu renk filmde genellikle zenginlikten çok, kan için kullanılıyor. Bunun sebebi de, gümüş renginin dünyevi şeyleri simgeliyor olması.

gümüş kan

Polis karakterin ve gözlüklü tüm karakterlerin, gözlüklerinin cam renginin gümüş olmasının sebebi ise, gözlerini bürüyen hırsları göstermesiydi. Bildiğiniz üzere bu sahnede kendini kaybetmişcesine Ava’nın yanına giden Mort’un tek düşündüğü cinsel arzularıydı. Bunun uğruna da olmayacak işler yaptı. gümüş

Kırmızı

Geldik renklerin en ünlüsüne. Kırmızı, gücü, öfkeyi, arzuyu, seksi, saldırganlığı, şiddeti vb. hisleri simgeler. Alttaki planda Gail karakterinin üzerindeki kırmızı mont, onun Old Town’daki gücünü gösterir nitelikte.

kırmızı

Dudağı tanıdınız mı? Sin City 2’nin dominant kadın karakteri Ava’nın bu sahnede söylediği şehvetli sözler için oldukça etkili bir plan olduğunu söyleyebiliriz. Tabi ki kırmızıyla birlikte. kırmızı_'

Gail’in arabasının rengi sizi şaşırtmış olmamalı.kırmızı-3

 

Mavi

Mavi; inancı, maneviyatı, sadakati, uyum ve birlikteliği simgeler. Ava’nın burada Dwight’i tavlamak için giydiği montun rengi rastgele seçilmemiş. Sahnede geçen diyaloglar tamamen Ava’nın Dwight’a güven vermeye ve onu etkilemeye çalışmasında ibaret.mavi

 

Sarı

Sarı; bilgeliği, gevşemeyi, mutluluğu, hayali, umudu simgeler. Öte yandan korkaklığı, ihaneti ve aç gözlülüğü de simgeler. Bunun sebebi Altın Rengi’ne yakınlığından olabilir.

Filmin en tatlı karakteri Marcie’nin sarı saçları ve saçlarının renklendirdiği bedeni filmde tam mutluluk kaynağı olarak konulmuş gibi. Marcie, saf ve iyi bir karakterdi. Film’deki tamamen renkli tek karakter de buydu. Üzerindeki elbise tabi ki siyahtı. Sonuç olarak Sin City’nin kirine pasına bulaşmıştı.sasrı

 

Yeşil

Yeşil; özbenliği, gururu, sağlığı , azmi ve yatıştırıcılığı simgeler. Ava’nın yeşil gözleri çoğu zaman, kırmızı dudağını ve mavi montunu arkaplana atacak kadar karakteri değiştiriyor. Her işini azimle yapması ve amacına ulaşması için bir araç gibi.

yeşilyeşil-2

Pembe

pembe

Aşkı, masumiyeti, mutluluğu ve romantizmi simgeler. Kadınsı bir renktir ve genelde onların zerafetini gözler önüne serer. Bu sahnede hayat kadını olan karakterimizin, zor durumda kalışı, pembe renkle daha da dramatize edilmiş fakat, sahnenin ilerleyen planlarında işler oldukça değişiyor.

 

Sonuç olarak, renkler gördüğünüz üzere farklı ve bazen çelişkili anlamlara gelebiliyor. Önemli olan kostüm tasarımınızı dikkatli ve karaktere uygun olarak yapmanız. Sinema elinize kamera aldıktan sonra adım atabileceğiniz basit bir sanat alanı değildir.

 

‘Hoşgörüsüzlük’ ve Triangle’ın Hüznü

David Llewelyn Wark Griffith, Griffith’in tam adı. Sinema tarihinin en parlak isimlerinden biri. Bu yazıda Griffith’in ”Bir Ulusun Doğuşu” filminin onun ırkçılıkla suçlanmasına sebebiyet vermesinin ardından çektiği filmi Hoşgörüsüzlük’e ve onun nasıl koca bir şirketin sonunu getirdiğine değinelim.

Hoşgörüsüzlük yada orijinal adıyla ”Intolerance: Love’s Struggle Throughout the Ages”. Temelde 4 ayrı dönem ve mekanda geçen bir hoşgörüsüzlük betimlemesi olan film müthiş bir maaliyetle (385,907 $ (Wikipedia)) çekildi. Filmin bölümleri ise şöyleydi:

  • Antik Babil Hikayesi (M.Ö. 539)
  • İncil’in Yahudi Hikayesi (M.S. 27)
  • Rönesans Fransız Hikayesi (M.S. 1572)
  • Modern Amerikan Hikayesi (M.S. 1914)

Her bir bölümü için dekor tasarlanan filmin aynı zamanda kurgusu ve kamera kullanımı da bir o kadar özenliydi. Hareketli kameralar, kişileri odaklamak için yapılan köşe karartmaları sinemanın o dönem genel-geçer kuralları için bir başkaldırı niteliğindeydi.
Vignette’in hoş göstermek dışında (çoğu zaman hoş göstermez) işe yaradığını görmek duygulandırıcıydı.

mv5bmje0nje4mdmwn15bml5banbnxkftztywmta5ndq2-_v1_
Beşik Sallayan Kadın

Griffith+Ince+Sennett=Triangle

D. W. Griffth, Mack Sennett ve Thomas H. Ince birleşip Triangle’ı kurdular. Üçgen yani, havalı ama yaratıcı olmayan bir isim. Griffith’in şirketi olan Fine Arts, Romanesk türde; Thomas Ince’in Kay Bee isimli şirketi Western türünde ve Mack Sennett’in şirketi olan Kay Stone ise komedi türünde filmler çekmekteydi. Bu üç şirket Triangle’a bağlı alt şirketlerdi. Üç yıl gibi bir sürede 400 civarında film çektiler. Bu çok büyük bir başarıydı ancak doğal olarak birçoğu istenilen ilgiyi göremedi veya her seri üretim ürün gibi değersizleştiler. Çoğu da günümüze ulaşamadı.

Romanesk Sanat, 1066’da Normanlar’ın İngiltere’yi fethetmesiyle başlar. Gotik Kültür’ün temelini oluşturur ve Avrupa genelinde 12. yüzyılın ortalarına kadar baskınlık gösterir. Genelde kaba saba sonuçlar ortaya çıkarmakla beraber etkileyici ve görkemli sonuçları da bulunur.

Griffith, Ince ve Sennett, kendi şirketleri olan Fine Arts, Kay Bee ve Kay Stone’un tüm gelirlerini birleştirip ‘Intolerance’a yatırıyorlar. Bu büyük kumar karşılığında çılgın bir set, oyunculardan oluşan bir ordu ile nerdeyse bir devrim yapıyorlar. Griffith’in yönettiği film  yaklaşık üç buçuk saat uzunluğundaydı (daha uzun olduğunu ve kısaltılmış halinin bu olduğunu görmüştüm ama şu an teyit edemedim o süreyi yazmamayı tercih ediyorum.). Karmaşık olay örgüsü, alışılmamış hikaye anlatımı ve uzunluğu izleyicileri soğutmuş olacak ki film gişede istenilen başarıyı yakalayamadı. Tüm parasını bu filmle aktaran Triangle iflas bayrağını çekti. Daha sonra 1917’de Thomas Ince ve Mack Sennett şirketteki hisselerini satarak gemiden ayrıldılar. Triangle 1919 yılına kadar üretime devam etse de varlığını daha fazla sürdüremedi.

triangle_film_corporation_logo_1915

Edison’ın Black Maria’sı

Genel-geçer bilgiler her zaman doğru değildir, hiç azımsanmayacak kadar çöp bilgiler ile sık sık karşılaşırız. Birçoğu kötü bir amaç gütmez ama yine birçoğu insanları kandırma üzerine kuruludur sebepsizce.

mezzanine_321

Çöp ama zararsız (!) bilgilerden biri de Edison’un ampulu icat ettiğidir. Ampulun mucidi Humpry Davy’dir yani Edison değildir. Peki neden Edison’un adı bu mucidin önüne geçmiştir? Edison’un yaptığı şey ampülün sürekli yanmasını sağlamaktı. Sadece bunu yaptı. Bir çeşit ampul v2 diyebiliriz.

Sinema tarihinin ilk film stüdyosu New Jersey, Amerika’da 1893’te kuruldu.  Thomas Edison’un araştırma laboratuarlarının yanında Kinetografik Tiyatro adıyla inşa edildi.Bu stüdyo tavanı açılabilen, derme çatma denilebilecek, siyah karton ve ahşaptan yapılmıştı. Kısaca Edison’un insanlığa dokunan bir hayrı da Kinetografik Tiyatro oldu, şirket böyle adlandırmıştı o yapıyı. Lakin halk ve polisin dilinde Black Maria adıyla ünlendi.

montrealblackmariac-1927
Halk arasında ”Black Maria” olarak bilinen polis aracı.

Ayrıca burada çekilen, Amerika’nın ilk telif haklı filmi (doğrusu motion picture) Ağustos 1894’te yapıldı. Bu film Edison’un yardımcılarından Fred Ott’un hapşırığının çekildiği ”Bir hapşırığın Edison’un Kinetoskopuyla kaydı” adlı 5 saniyelik filmdi.

Black Maria’da çekilen ilk film, otuz dört saniye uzunluğundaydı. Filmde 3 kişi demircileri canlandırıyordu.

Buna rağmen Edison ve ekibi filmleri çekmek için bir senaryo amacı gütmediler. Olabildiğince deneme yapıp kısa planlar çekmek istiyorlardı. Bunun için Black Maria’da çekilen görüntüler genellikle Vodvil sanatçıları, akrobatlar, Buffalo Bill’in Vahşi Batı Ekibi, horoz dövüşü, illüzyon gösterileri, kukla gösterileri gibi içeriklerden oluşuyordu. Burada çekilen filmler yine panayır gibi toplu mekanlarda gösteriliyordu.

Black Maria günümüz sinemasına stüdyo kavramını kazandıran girişimdi. Gayet düşük maliyetli bir yapı olduğunu ve etrafının siyah kartonla kaplandığını düşünürsek sinema gibi dev bir sektörün mütevazi ilk adımlarından biriydi.